1. Anasayfa
  2. Edebiyat Kafe

Stefan Zweig ‘in İlgi Çeken Kitapları

Stefan Zweig ‘in İlgi Çeken Kitapları
0

Kısacık hayatında inanılmaz eserlere imza atan bir yazar Stefan Zweig. Bu yazımızda Stefan Zweig hakkında bilgi edinmeye ne dersiniz. O kadar çok kitabını okudum ki sizin için ufak bir derleme yaptım. Yazımın devamında yaşamından ve kitaplarından örnekler bulacaksınız. Kitap okumaya vakti olmayanlar ve bir solukta okumayı sevenler için özellikle Stefan Zweig ve kitapları bir numara.

Stefan Zweig Yaşamı

Avusturyalı romancı, oyun yazarı, şair ve gazeteci Stefan Zweig, 1881’de Viyana’da doğar. Zengin, bir ailenin çocuğudur ve eğitim düzeyi çok iyidir. Yunanca, Latince, Fransızca ve İngilizce bilir. Farklı bakış açısı, barışçıl ve hümanist bir yazar olan Stefan Zweig’ın yaşam öyküsü Nazizimle beraber umutsuzluğa doğru sürüklenir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında New York, Arjantin, Brezilya’ya giderek huzuru aramış olsa da Hitler’in yarattığı kaosun kalıcı olacağını düşünür. İnandığı ve el üstünde tuttuğu Avrupa ve onun “akıl, sağduyu, barış” gibi değerlerinin yerle bir edilmesine daha fazla katlanmak istemez. Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942’de Rio de Janeiro’da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha var olmayacağı düşüncesi neden oldu. Stefan Zweig ve kitapları günümüzde de gerek biyografi çalışmaları gerek romanları, mektupları ve çalışmalarıyla dünya edebiyatının en çok merak edilen, araştırılan yazarları arasında yer alıyor.

Stefan Zweig ve İlgi Çeken Kitapları

1 . Satranç

Kraliyet Oyunu olarak da bilinen Satranç Hikayesi , Avusturyalı Stefan Zweig’in Brezilya’daki sürgününde bitmiş ve 1942’deki intiharından sadece birkaç gün önce Amerikan yayınevine gönderilen final başarısıdır ve bunu psikolojik özelliklere vurgu yaparak yapar. New York’tan Buenos Aires’e gemi ile seyahat eden gemilerde, onlarla birlikte, kibirli ve düşmanca bir adam olan dünya satranç şampiyonu olduğunu buluyorlar. Ona karşı yeteneklerini denemek için bir araya gelirler ve mağlup olurlar. Sonra gizemli bir yolcu onlara tavsiyelerde bulunur ve bütün olayı değiştirir. Kitabın ana karakterinde kendisiyle savaş veren bir kişiyi kendisiyle baş başa bırakmıştır.

“Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.”

“İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ. “


“Satrancın çekiciliği tek bir şeyden kaynaklanır; stratejinin farklı beyinlerde farklı biçimlerde gelişmesinden. “

2. Bir Kadının Yaşamından 24 Saat

Zweig bu kitabında bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekân olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera’sını seçen Zweig, 1920’li yılların sonlarında Avrupa’nın “kibar” tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker.

“Tüm acılar korkaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir, çünkü bedenimizin her hücresinde yerleşmiş olan yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür.”

“Beklenmedik şeyler yaşamış bir insan için ‘imkânsız’ sözcüğünün anlamı kalmamıştır.”

“Kızgınlığımı ve umutsuzluğumu size anlatamam.
Fakat benim duygularımı bir düşünün: Uğruna bütün hayatımı bir kenara atmaya hazır olduğum bir insan için, elinin tersiyle kovalayacağı bir sinek kadar değerim yoktu .”

3. Amok Koşucusu

Amok Koşucusunda Zweig, doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikâyesini ele alıyor. Hollanda Doğu Hint Adaları’nda görev yapan bir doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının “yardım” talebini geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan hummanın, amokun etkisi altına girer.

“Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla…”

” Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz.”

“Bana anlatabilirdi…Ona hiçbir şey için söz veremezdim,ama onu dinlemeye hazır olduğumu söylemek bir insanlık göreviydi.Birini zorluk çekerken gördüğünüzde,ona yardım etmek elbette bir insanlık göreviydi.”

4. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun “gönderen”inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: “Sana, beni asla tanımamış olan sana”. Kadın büyük tutkusunu hep bir “bilinmeyen” olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde “taraflar” değil, sadece tek bir “taraf” vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi? Stefan Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Zweig, bu yeni yolculuğun sonunda “mutlak aşk” kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!

“Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?”

“… Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.”

“Ve sanırım beni ölüm döşeğimden çağırsan, birden ayağa kalkıp sana gelecek gücü bulurdum.”

5. Montaigne

Zweig, o sihirli kalemini bu kez özgürlüğün, gerçek ve saf özgürlüğün peşine düşen Montaigne için kullanıyor. Bugünkü Avrupa düşüncesinin temelini oluşturan Denemeler’in yazarının nasıl bir ortamda büyüdüğünü, düşüncelerinin nasıl şekillendiğini, eserlerini yazarken ne gibi şartların hüküm sürdüğünü anlatıyor.Dahası Stefan Zweig, Montaigne’i sadece bir yazar olarak değil düşünen, dertlenen, sorunlar karşısında “iç kalesine” çekilen düşünceli bir insan olarak da anlatmaktadır.

“Ne olduğun o kadar bağırıyor ki, Ne dediğini duyamıyorum.”

“Dünyanın en önemli şeyi, insanın kendi kendisi olmayı bilmesidir.”

“Kitaplar, insanın hayat yolculuğunda yanına alabileceği en iyi besinlerdir.”

Bu Yazıya Tepkiniz Ne Oldu?
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    alk_l_yorum
    Alkışlıyorum
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    d_nceliyim
    Düşünceliyim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    _z_ld_m
    Üzüldüm
  • 0
    _ok_k_zd_m
    Çok Kızdım
İlginizi Çekebilir

Bültenimize Katılın

Hemen ücretsiz üye olun ve yeni güncellemelerden haberdar olan ilk siz olun.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir